14 Mart 2013 Perşembe

“Olduğum gibiyim, hırsım ve planlarım yok”


Arka Sokaklar dizisinde canlandırdığı Melek Komiser rolünü üç yıldır sürdüren oyuncu Zeynep Beşerler, yeteneği kadar güzelliğiyle de tanınan isimlerden. Onu yakından tanıyanları şaşırtıyor çünkü bakım uygulamayı hiç sevmiyor, alışveriş, kuaför ve makyaja hemen hemen hiç zaman ayırmıyor. Zeynep Beşerler’le soğuk bir çekim günü Arka Sokaklar’ın setinde buluştuk…  



İzmirli oyuncu Zeynep Beşerler, oyunculuğa tesadüflerle başlamış şanslı isimlerden. Çünkü daha ilk rolünde Uğur Yücel’in karşısına çıkma fırsatı yakalamış. Tabii şansını iyi kullanmanın ve çok çalışmanın önemini sürekli vurguluyor. İstanbul’a Fransız dili ve edebiyatı okumak için gelmiş, sunuculuk, reklam filmi oyunculuğu derken Tarkan’ın “Dudu” şarkısının döneminde çok konuşulan video klibinde görüldükten sonra; Uğur Yücel kendisiyle tanışmak istemiş. Alacakaranlık için seçmelere davet edilmesinin ardından da rolü kapmış… Sonrasında “Ihlamurlar Altında”, “Aşk ve Ceza” gibi bir çok dizide ve “Kağıt”, “Şov Bizınıs”, “N’apcaz Şimdi” gibi sinema filmlerinde izlediğimiz Beşerler, üç yıldır Arka Sokaklar’ın sevilen karakteri Melek Komiser rolüyle her hafta ekranlara konuk oluyor. Bu sezon yayından kalkan dizilerle birlikte artık yeni ve yaratıcı bir döneme girilmesi gerektiğini vurgulayan güzel oyuncu; “Yayına 80 kadar dizi girdi ama hemen hepsi bu yıl yayından kalktı. Yapılan işler birbirlerine çok benzediği için, insanlar artık bunları seyretmek istemiyor. Çok iyi prodüksiyonlarla hazırlanan dönem işleri artık tutmuyor mesela. Yeni bir şeyler bulmanın zamanı geldi, hem senaristler hem de yapımcılar için geçerli bu. Çünkü üretim yok, Türk romanları bitti, yeniden yabancı dizi uyarlamaları başladı. Bunun bir sonu olacaktı, yavaş yavaş o sona yaklaşıyoruz işte. Gerçekten yaratıcı bir şeyler bulamadıkları ve süre sorununu halletmedikleri sürece dizi diye bir şey kalmayabilir” diyor. Beşerler’le oyunculuk, güzellik ve bakım üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. 

Arka Sokaklar yedi yıldır sürüyor. Siz üç yıldır dizide yer alıyorsunuz. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Halka çok yakın bir hikaye anlatıyoruz. En büyük nedeni bu. Senaryomuzdaki olaylar aslında üçüncü sayfa hikayeleri; Türkiye’nin gerçekleri bunlar, uydurulmuş şeyler değil. Biz sadece dizi halinde izleyiciye tekrar sunuyoruz. Artık çok kanıksanmış, seyretmesi kolay bir dizi olduğu için özellikle çocuklar ve yaşlılar tarafından seviliyor. Birbirini çok seven oturmuş ve kemikleşmiş bir kadromuz, iyi bir yönetmenimiz var. Bunların hepsi bir araya gelince ortaya da iyi bir iş çıkıyor.

Polis oynamak size polislerle ilgili neler düşündürdü?
Türkiye’de belki dünyada da böyle bilemiyorum, polislerden ürküyor insanlar, etraflarında görmek istemiyorlar. Ama eninde sonunda bu birlik ve düzeni sağlayan onlar, korkulacak hiçbir şey yok. Dizinin bu algının değişmesinde katkı sahibi olduğu söyleniyor bize. Benim de polislere bakış açım rolümle birlikte çok değişti. Aslında korkulacak hiçbir şey yok. Onlar çok zor bir iş yapıyorlar, sürekli bir namlunun ucunda yaşamak gerçekten sinir bozucu. Ne olacağını bilmeden çıkıyorlar evlerinden her gün, Allah hepsinin yardımcısı olsun.

Rolünüze nasıl hazırlandınız?
Benim herhangi bir hazırlık yapmaya hiç vaktim olmadı. Bir başka dizim bitti ve tam film çekerken birdenbire bu diziye başladım. Paldır küldür oldu biraz ama ben kendimi bildim bileli polisiye dizileri çok seyrederim, polisiye okurum. Seri katilleri araştırırım, hatta küçükken FBI ajanı olmak isterdim. Dolayısıyla çok fazla zorlanmadım, sette görerek öğrendim.

Arka Sokaklar hep dışarıda çekiliyor, zorluyor mu sizi bu durum?
Tabii çünkü bunun yazı var, kışı var. Bugün yağmur yağıyor, haftaya belki kar olacak yine. O zamanlar çok zorlanıyoruz, yazın da aynı şekilde beynimize güneş geçiyor. Bazen keşke bir sitcom’da, ev ortamında oynasam dediğim olmuyor değil, (gülüyor). Ama bunun dışında çok zorlanmıyorum, ekibimiz çok tecrübeli ve çok eğlenceli.

“Neysem oyum, bunu çok değiştirmek ve kurcalamak istemem. Kardeşim de benim gibidir, belki aileden geliyor bilmiyorum. Yapım böyle, beni eğip bükmez çok fazla olaylar, tutucu bir karakterim var, yalnızlığın verdiği bir sağlamlık var. Benim doğrum bana her zaman doğrudur.”

Oyunculuk eğitimle mi yoksa şansla mı ilgili sizce?
Tamamen şansla ilgili ama bununla birlikte insanın kendisini bilmesiyle de alakalı. Yeni nesil başrol oynadı diye oldum zannediyor. Öyle olmuyor bu iş. O kadar kolay olsaydı, büyük oyuncular yıllarca emek vermezlerdi. Benim 10. senem hala da emek veriyorum. Daha öncesinde reklam ve sunuculuk deneyimlerim de var. Yükselip alçalmak çok kolay, ben belirli bir çizgide uzun yıllar gidebilmeyi tercih ediyorum.

Nasıl başladınız oyunculuğa?
Üniversitede Fransız dili ve edebiyatı okudum. Okul yıllarında tiyatro yapmıştım ama oyunculuk hayalim yoktu. Sonra İstanbul’a geldim ve sunuculuk, reklam oyunculuğu başladı. Derken Tarkan’ın “Dudu” şarkısının klibinde oynadım. Uğur Yücel klipten sonra benimle tanışmak istemiş. Alacakaranlık için görüştük ve rolü aldım. İlk Alacakaranlık dizisinde yani oyunculuk anlamında çok zirve bir noktada başladım her şeye. Bu benim için harika bir tecrübe oldu. Ben de şansımı çalışarak iyi değerlendirdim diye düşünüyorum. 

“Sadece yelken seviyorum. 
Salon sporu yapmıyorum, hiç 
sevmem. İyi de yemek 
yerim(gülüyor). En sevdiğim yemeklerden biri patates. Patatesin her halini seviyorum. Sabah-öğlen-akşam patates yiyebilirim.”

İlk sahnenizi hatırlıyorsunuzdur, çok heyecanlanmış mıydınız?

Bilgi Üniversitesi’nde çekilen bir sahneydi, öğrenciyi oynuyordum. İlk gün sete girdim, “ne oluyor burada” diye şöyle bir baktım etrafıma ama sonra hemen olayın içine girdim. Rahatlığıma herkes çok şaşırmıştı o gün. Aslında çok ilginçtir çekimden çok daha önce, role seçildikten hemen sonra ilk toplantının yapıldığı yerin kapısına gelmiştim ve “benim ne işim var burada” diyerek geri dönmeyi düşünmüştüm. Tam arkamı dönecekken kapı açıldı, beni içeriye buyur ettiler. Kapı biraz daha geç açılsa belki bugün burada değildim. Tesadüfler sonucu oyuncu oldum diyebilirim.

Oyuncular bukalemundur biraz, sizin çok net, kesin bir tavrınız var…
Neysem oyum, bunu çok değiştirmek ve kurcalamak istemem. Kardeşim de benim gibidir, belki aileden geliyor bilmiyorum. Yapım böyle, beni eğip bükmez çok fazla olaylar, tutucu bir karakterim var, yalnızlığın verdiği bir sağlamlık var. Benim doğrum bana her zaman doğrudur. Uzun süredir bu sektörün içindeyim. Çok iyi insanlar tanıyorum, onlar da beni tanıyorlar. Bunun rahatlığına da erdim artık. Kendimi çok fazla anlatmak, ispatlamak zorunda hissetmiyorum. İyi ya da kötü her şey ispatlanmış ve ortada artık. Ben bu saatten sonra bu karakteri değiştiremem. Hırslı değilim, gelecek planları yapmıyorum. İstediğiniz kadar plan yapın, şans sizden yana değilse hiçbir şey yapamazsınız. Çok büyük yapımlar iki gün sonra iptal edilebiliyor bu sektörde.

Bir gününüz nasıl geçer?
Sabahtan akşama çalışarak geçiyor genelde. Bizim setlerimiz çok erken saatlerde başlamıyor. Uykuyu seven bir ekibiz. Set saati en erken 10’dur hep. Haftanın altı günü set sürüyor zaten, bazen yedi. Kendime pek fazla vakit ayırabildiğim söylenemez bu tempoda.

İşiniz olmadığı zaman neler yaparsınız?
Her şeye yetişmek isterken hiçbir şey yapamayıp kilitleniyorum bazen, evde oturuyorum sonunda. Evde olmayı seviyorum, kitap okurum, müzik dinlerim, dizi izlerim. Arka arkaya dizilerin sezonlarını bitirip beynimi bulandırmayı severim. Vakit bulursam yelken yapmayı da çok seviyorum.

Çok güzel bir kadınsınız, nasıl koruyorsunuz bunu?
Şaşırıyorlar hatta yanlış mesleğe yönelmişsin diyorlar ama bakımı, kuaförü, makyajı hiç sevmem. Tek yaptığım eve geldiğimde gücüm olursa makyajımı silmek ve krem sürmek. Haftada ya da 15 günde bir kendi kendime bir peeling yaparım. Bu kadar…

Peki spor?
Söylediğim gibi sadece yelken seviyorum. Salon sporu yapmıyorum, hiç sevmem. İyi de yemek yerim(gülüyor). En sevdiğim yemeklerden biri patates. Patatesin her halini seviyorum. Sabah-öğlen-akşam patates yiyebilirim.

“Yeni nesil başrol oynadı diye oldum zannediyor. Öyle olmuyor bu iş. O kadar kolay olsaydı, büyük oyuncular yıllarca emek vermezlerdi. Benim 10. senem hala da emek veriyorum. Daha öncesinde reklam ve sunuculuk deneyimlerim de var. Yükselip alçalmak çok kolay, ben belirli bir çizgide uzun yıllar gidebilmeyi tercih ediyorum.” 

Nasıl bir makyaj tercih edersiniz?
Çok ağır makyajları hiç sevmiyorum. Gündüzleri işim yoksa makyaj yapmayı sevmem. Yaparsam da kendim yaparım genelde. Zaten sıkılıyorum, çok fazla uğraşmaktan ya da uğraşılmasından hoşlanmıyorum. Mesela cilt bakımı da beni çok sıkar.

Alışverişle aranız nasıl?
Onu da hiç sevmem diyebilirim. Alacaklarımı bir saat içinde alır ve bitiririm. Kardeşim en büyük tanığım bu konuda. Alışverişe çıkıyorsa “bana şu renk bir kazak alır mısın?” dediğim çok olur. Genelde kendim de denemeden alırım. İşimle çok tezat ama böyle.

Herkesin bu kadar tasarım konuştuğu, kendisini giyim kuşamla var ettiği bir dönemde üzerinizde bir baskı oluşmadı mı hiç?
Umurumda değil, ben çok düz ve standart giyinirim. Dökülen bir kot, t-shirt giyer öyle çıkarım sokağa. Normal hayatta çok fazla alışveriş yapmama gerek olmuyor zaten bu sayede. Topuklu giymek istemem, zaten işim gereği şık ve gösterişli giyinmek, topuklu ayakkabı kullanmak zorunda kalıyorum. Günlük hayatımda sadeliği seviyorum.

Hangi mekanları sever, en çok nerelere gidersiniz İstanbul’da?
Samatya ve Ahırkapı en sevdiğim yerler. Giritli Restoran vardır Ahırkapı’da.  Alacakaranlık çekilirken setimiz restoranın bir arka sokağındaydı. Sık sık kaçıp giderdik, hala da çok severim.

Gelecek planlamam dediniz, peki evliliğe nasıl bakıyorsunuz?
Yaş itibariyle kendimi mecbur hissediyorum artık çünkü çocuk sahibi olmak istiyorum. Bir yaştan sonra daha da zorlaşıyor, insan kendi hayatına odaklanmaya başlıyor, bu bencillik bende de yavaş yavaş kendisini göstermeye başladı. O yüzden daha fazla uzatmadan mutlaka çocuk yapmak gerek diye düşünüyorum. Dolayısıyla evliliğe de daha sıcak bakıyorum.

Hiç yorum yok: