10 Eylül 2013 Salı

Rival de Loop Young’la yenilenin!





Rival de Loop Young serisi hem pratik hem de göz alıcı yeni ürünler sunmaya devam ediyor. Serinin en yeni gözdeleri ise French Manicure Pen ve Profi Palette…
Oje sürmek için güzellik salonlarında sıra beklemenize gerek yok. Artık dilediğiniz en modern oje tekniklerini kendiniz de kolaylıkla uygulayabileceksiniz. Tek sınır hayal gücünüz..    
                    

Rival de Loop’un yeni ürünü French Manicure Pen; bilinen en zor oje tekniklerinden en yeni rengarenk uygulamalara kadar her oje rengini sürebilmenizi sağlıyor. Keçeli bir kalem görevi     gören özel Rival de Loop Young French Manicure kalemlerini, özellikle standart oje renklerinden sıkılan ve tırnakları üzerinde değişikliklere açık olanlar mutlaka denemeli. Herkes tarafından kolaylıkla kullanılabilecek bu ürün, ince ucu sayesinde hayalinizde canlandırdığınız her desen ve şekli çizebilmenize imkan tanıyor. Siz düşünün ve hayal edin yeter, Rival de Loop Young manikür kalemleri kolayca uygulasın!

Minik profesyonel iş başında
Hem en profesyonel makyajları uygulayabilecek renkleri içinde barındıran hem de kolaylıkla her yere taşınabilen şık bir far paletine hayır diyebilir misiniz? Rival de Loop Young serisinden Profi Palette; birbirinden güzel renklerden oluşan harika far setlerini kullanıcıların beğenisine sunuyor. Üstelik Profi Palette’ler çantaların en minik gözlerine bile sığdırılabilecek çok sevimli bir boyutta üretiliyor. Günlük sade makyajlarınız ya da davetler için ihtiyaç duyacağınız renkleri belirleyerek Profi Palette’nizi seçmeniz yeterli! Kolay kullanım ve uzun süre kalıcılık garantisi veren Profi Palette, vazgeçilmez far setiniz olmaya aday...






5 Eylül 2013 Perşembe

''Tatlı roller beni buluyor''

İtiraf etmeliyim, her zamanki gibi kahvelerimizi içip gülerken bu kez kayıt cihazını açmak garip gelmedi değil. Oyuncu Enis Arıkan, yakın arkadaşlarımdan. Tanıdığım en komik ve en yetenekli insanlardan biri olması ise kesinlikle tarafsız düşüncelerim. Birlikte oyunculukta geçtiği durakları keyifle hatırladık ve yeni projelerinden konuştuk...


Kimileri her haliyle, doğallığıyla güldürür, kimileri de zeki esprileriyle. Enis Arıkan bunların her ikisidir de. Çok genç yaşlarımızdan bu yana bir aradayız; iyi bir oyuncuda olması gereken hırs ve çalışkanlıkta hiçbir eksiği olmadığı halde; ailesine, dostlarına sıkı sıkıya bağlı, iyi yürekli ve evet çok da yakışıklıdır. Duygusaldır ama hayatla dalgasını geçmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve eğlenmeyi iyi bilenlerdir...
Oynadığı her rolle adından söz ettiren; son olarak ‘Uçurum’ dizisindeki otizmli Kutlu karakteriyle gerçekten kalplerde pamuktan bir tahta oturan Enis Arıkan, yeni sezonda İpek Bilgin’in yönettiği tiyatro oyununda rol alacak. Oynadığı karakterlerle hafızalarda sıkı bir yer edinmek her oyuncuya nasip olmaz. “Senaryoları okurken hissediyor musun” diye soruyorum; “Hayır” diyor, yine her zamanki gibi mütevazı: “Tatlı roller beni buluyor sanırım.”

Küçükken de böyle komik miydin yoksa daha mı içe kapanıktın?İçe kapanıktım. Hiçbir çocukla oyun oynamazdım, çok sessiz sakindim ama tembeldim de, ders çalışmazdım hiç. Liseye başladığım yıl okulun tiyatro grubuna girdim. İlk oyunumuz ‘Ay Işığında Şamata’ydı hatta. Aslında dansa daha çok ilgi duyuyordum ve bununla ilgili bir şeyler yapacağımı düşünüyordum. Bizim zamanımızda ajanslara kayıt olmak çok popülerdi. Neşe Erberk Ajans’a kayıt oldum ve ilk reklam filmimde oynadım. Öyle keyif aldım ki bütün bunlardan, kesinlikle konservatuara girmeliyim dedim. İki yıl Seden Kızıltunç Tiyatrosu’nda komedi oynadım. Orada da piştim herhalde ki, sınava girdim ve kazandım. Şebnem Bozoklu çalıştırmıştı beni, çok emeği vardır.

Okul biterken ‘şimdi ne yapacağım’ korkusu yaşadın mı sen de?
Okula aşıktım ben. Merdivenlerden inerken duvarlara dokunurdum, nasıl ayrılacağım diye. Müjdat Gezen “Seni sınıfta bırakırız, üzülme Enis’cim” diye takılırdı bana. Tiyatroya yeterince emek vermeyenlerin mezun olabildiği bir yer değildi MSM, çok güzel bir eğitim aldık. Sonra okul bittiği gibi de ‘Ala Turca’ reklamları başladı zaten.

Bir anda Ali Turca diye bir karakterle popstar olarak ekranda göründün...
Herkes şarkıcı sanıyordu beni. Çok mutlu olmadım bu durumdan aslında. Oyuncu olarak algılanmayacağımı düşünerek stres yaşamaya başladım. Kampanya tahmin ettiğimden çok daha büyüdü. Yaşım da küçüktü, bu kadar ilgi çekeceğini düşünmemiştim. Yadırgadım ama sonra unutuldu gitti tabi.

Ve ilk sürekli dizi ‘Genco’. Dizinin kötü çocuğu Cüneyt karakterin yüzünden seni yolda kovalayanlar bile olmuştu.
Evet çok inandırıcı bulunmuştu Cüneyt, herkes nefret ediyordu. Yerden Yüksek’te canlandırdığım türkücü olmak isteyen Sabit de cins bir karakterdi ama o da çok sevilmişti. Sabit rolü, Antalya TV Ödülleri’nde komedi dalında En İyi Yardımcı Erkek Ödülü’nü kazandırmıştı bana.

Sonra ‘Uçurum’ ve otizmli Kutlu geldi. Yine önyargıları kıran, zor bir karakteri çok sevdirdin...

Kutlu’nun yeri benim için bambaşka. Her rolü oynadıktan sonra aslında onun yeri bambaşka diyebiliyorum ama (gülüyor) Kutlu’nun yeri gerçekten farklı. Çok canımı yaktı Kutlu, senaryoyu her okuduğumda dağıldım. Türk dizilerinde otizmli karakter oynanmamıştı daha önce, ilk olduğu için de ilgi çekti. Çok çalıştım rol için; okudum, araştırdım. Tohum Otizm Vakfı’nda çocuklarla vakit geçirdim. Birey olarak her bir otizmlinin verdiği tepkiler çok farklıydı. Kafamızdaki önyargılara uyan genel bir kalıp olmadığını gördüm. Ortaya iyi bir sonuç çıkaracağımı biliyordum; çünkü büyüsüne öyle kapılmıştım ki Kutlu’nun. Vakıfta yaptığım gözlemler ‘Kutlu işte bu’ demek için değildi asla, kendime özgü bir Kutlu ortaya çıkarmak içindi. Oyunculuk da sanırım böyle bir şey zaten...


Senaryo geldiğinde neye göre kabul ediyorsun? Hissediyor musun ilgi çekeceğini?
Kutlu’nun sadece ikinci bölümde görünen minik bir rolü vardı başlangıçta. Ama senaristimiz Kerem Deren o kadar güzel yazdı ve geliştirdi ki karakteri. Ben fazla bir şey yapmıyorum aslında, tatlı roller beni buluyor sanırım.

Tiyatroda da ödüllerin var, DOT’ta oynamaya nasıl başladın?
Hayatımda yaptığım en iyi şeylerin başında gelir DOT’un yetenek sınavlarına girmek. Kazandım ve başladım. Yeni bir şey yapıyorlardı ve ben de içinde yer almak istediğimi biliyordum. Önce ‘Kürklü Merkür’de Lola’yı oynadım. Lions Tiyatro Ödülleri’nde ‘Genç Yetenek’ ödülü aldım, çok mutlu etmişti. Sonra ‘Vur Yağmala Yeniden’ ve ‘Festen’ geldi. Son olarak da Altın Ejderha’da yer aldım geçen sezon.

Altın Ejderha’da Köksal Engür ve Deniz Türkali gibi güçlü iki isimle karşılıklı oynamak nasıl bir histi?
Köksal Engür’le ‘Festen’de de beraber oynamıştık ama Deniz Türkali’yle ilk kez bir araya geldim. Müthiş bir enerjisi var, çok eğlendik. Kulis muhabbetlerimiz harikaydı. Zorlu bir metindi; bir yandan seyirciye anlatıyor, bir yandan da anlattığımız o karaktere bürünüyoruz. Seyirciyle kuvvetli bir paylaşım içindeydik. Bana çok şey kattığını düşünüyorum.

Türk oyunculardan kimi beğeniyorsun en çok?
Bir isim vermem gerekirse; 10 yıl önce de aynı şeyi söylerdim, şimdi de; Gonca Vuslateri. Bu gördükleriniz Gonca’nın potansiyelinin sadece yarısı...

Yurtdışındaki oyuncular çok hızlı yeniliyorlar kendilerini, ne düşünüyorsun aramızdaki farklarla ilgili?
Ben onların bizden daha iyi oyuncular olduğunu düşünmüyorum, sadece çok iyi ekiplerle çalışıyorlar. Kuaförler, görüntü yönetmenleri hepsi oyuncuyu en iyi ve en doğru göstermek adına bir takım çalışması yürütüyor. Türkiye’de işler biraz daha farklı, maalesef biz oyuncular yalnızız. Senaryolar bile son gün geliyor çoğu zaman. Her şeyi kendimiz deşifre etmeye çalışırken bazı noktaları kaçırabiliyoruz. Biraz daha şansa kalıyor yani işler...

Sen yenilenmek için neler yaparsın?
Bu yıl Amerika’ya gittim, müzikaller, oyunlar izledim. Seyahat etmeyi ve yeni oyunlar izlemeyi seviyorum. Daha iyi oynayabilirdim duygusu hep vardır bende. İçime sinmediyse mutlaka tekrar tekrar çekelim isterim. Ama onun da sonu yok tabi. Kısıtlı bir sürede çok fazla iş yapılmaya çalışılıyor setlerde.

“Yazdıklarım okuyanların da dili aynı zamanda”

Anadolu Yakası’ndan vazgeçemeyenlerdensin, nereleri seviyorsun
en çok?

Doğup büyüdüğüm Caddebostan’ı çok seviyorum. 30 yıl olmuş, bazen karşıya gidip gelmekten beziyorum ama anne ve babam da burada yaşamış; ben de buranın çocuğuyum, içime işlemiş hakikaten. Arkadaşlarımın hepsi de bu yakada oturuyor genelde.

Annenin nefis yemekler yaptığını biliyorum, senin de
yemekle aran iyi...

Evet, yemek yemeyi çok seviyorum. Annemin yaptığı yemekler birçok yemek dergisine kapak olmuştur. Çocukluğumdan beri onun yaptığı nefis yemekleri yiyerek büyüdüğüm için hiçbir zaman istediğim kadar zayıf olamadım maalesef (gülüyor).


Ailece matraksınız siz, çok da düşkünsünüz birbirinize değil mi?
Annemin doğası matrak. Kuzenlerim, ablam da öyledir. Babamı erken kaybettik, birbirimize çok sıkı sarıldık. Bir de yeğenim var ablamın kızı. Benim instagram’daki yıldızım o. Birlikte vakit geçirmeyi çok seviyorum.

Sosyal medyada da çok popülersin...
Beni yer yer ürkütüyor sosyal medya. Söylediğin bir cümle, yazdığın bir espri çok yanlış anlaşılabiliyor. İnsanlar sert tepkiler veriyor. O mesafeyi korumak ilk zamanlar zor geldi. Tabi ne yazdığında tepki alacağını da çözüyorsun zamanla. Yazdıklarım ne kadar benim dilimse, onların da dili olmaya başlıyor bir noktadan sonra. Alıştım artık ama bir cümle bile olsa kötü bir şey görmek içime oturur benim, gün boyu düşünürüm.

Twitter’da her şeyi şakaya vuran bir halin var senin, duygusal tarafını belli etmeyi sevmiyorsun sanırım?
Mutsuzluklarımı insanlara yansıtmayı sevmem. 24 saat depresif olamam, ne kadar üzgün olsam da kahkaha atmak isterim hemen. Dramatik bir şey hissetsem bile mutlaka içinde komik bir şey yakalamayı severim.

Bakımlı biri misin, sever misin kendinle ilgilenmeyi?
Asla saçımı yapmadan, ne giydiğime bakmadan sokağa çıkmam. Oyunculukla hiçbir ilgisi yok, çocukluğumda da böyleydim. Bakımsız insanlarla muhatap olmayı da pek sevmem. Yanlış anlaşılmasın temiz ve özenli olmaktan bahsediyorum sadece. Herkes bakımlı olsun isterim. Arkadaşlarım bile benden etkilenip değiştirdiler huylarını. Daha bakımlılar artık (gülüyor).

Beklenen soruyu sormasam olmaz, hayatında biri var mı?
Evet var, altı aydır beraberiz.

Aşık olunca nasıl biri oluyorsun?
Hayatta hiçbir zaman kontrolümü kaybetmem. Kafamda soru işaretleri varsa, o aşktan emin değilsem çok zor bir adam haline gelebilirim. Karşımdakine güveniyorsam, çok rahat ve mutlu bir adamım. Şu anda da hayatımın en mutlu dönemlerinden birini yaşıyorum çünkü kafamda hiçbir soru işareti olmadan sadece aşığım. Hayat enerjisi yüksek insanları çok seviyorum. Birlikte gülebiliyoruz, huzurluyum.

Bu sezon belirlenen hangi projelerin var?
İpek Bilgin’in yönettiği yeni bir oyunda yer alacağım Craft’ta. İpek Bilgin’le çalışacak olmak beni çok mutlu ediyor.


12 Temmuz 2013 Cuma

Bu cuma izinlisin!


Kapadokya
Müsait bir zaman beklemeyip o zamanı yaratmak isteyenler için bir harika ve yakın tatil bölgesi de Kapadokya. Yaz-kış nefis tatlar sunan bu bölge yalnızca Türkiye'nin değil dünyanın en büyüleyici lokasyonları arasında. Peri bacaları, birbirinden güzel mağara otelleri, şaraplar, bağlar, pekmezin en güzelleri ve kafanızı kaldırıp gök yüzüne baktığınızda her yerde rastladığınız rengarenk uçan balonlar... Kapadokya bir hafta sonu kaçamağından beklediğiniz her şeyi size sunabilir. 


Hırvatistan
Yakın ve ucuz uçuş imkanlarıyla dolu bir ülke Hırvatistan. Zagreb ve Dalmaçya sahilleri keyifli bir long weekend için ideal rotalar. Ama ülkenin sahilleriyle göz kamaştıran yıldızı kesinlikle Dubrovnik. Tarihi yapıları, kale surları, ucuz ve güzel yiyecekleriyle Dubrovnik hem tarihi bir gezi yapabileceğiniz hem de harika halk plajlarından faydalanabileceğiniz bir şehir. İsterseniz turlarla isterseniz kendiniz uçağa atlayarak gidebilir, önceden planlarınızı yaparak güneye gitmek için harcayacağınızdan bile daha az bir bütçeyle bunu başarabilirsiniz.   


Roma
Kapsamlı bir kaçamak yapmaya varım diyorsanız, kısa sürede en güzel zamanı geçirmenizi garantileyecek yer kesinlikle İtalya. Long weekend için İtalya'nın en uygun şehri ise kesinlikle Roma. Asla iki üç şehri bir arada görmeye çalışmayın. Üç gün Roma için ideal. Şehrin her yanı sanatla dolu; sergiler, pizza, şarap ve risottonun en iyilerini sunan muhteşem lokal restoranlar, çıldırtan mağaza ve aksesuarcılar. Bir de minik motor kiralarsanız gerçekten yaşadınız. Roma sadece sokaklarında dolaşmanın bile bakanı büyüleyebildiği ender yerlerden. Hafta sonunu sevdiklerinizle ya da tek başınıza orada geçirerek bütün sene için gereken enerjiyi bile depolayabilirsiniz.