13 Mayıs 2013 Pazartesi

Avrupa’nın soylusu Londra

Birçok Avrupa kenti gördünüz, gezdiniz, kimisinin atmosferine, insanlarına, kimisinin sıcak ve samimi atmosferine tav oldunuz. Londra bu konulardaki tüm klişeleri yıkacak yegane şehir buna emin olun. Belki çok sıcak ve samimi bir atmosfer vaat etmiyor, havası yağmurlu, hayat oldukça pahalı, kafanızı karıştıracak kadar çok uluslu ama inanın Londra’da bir gün geçirmeniz bu şehirde ne kadar canlı, rahat ve eğlenceli bir yaşam olduğunu keşfetmenize yetecek.


Bol zaman ayırın

Öncelikle Londra için çok kısa bir tatil planlamayı düşünmeyin. En temel noktaları gezmek bile en az beş gün kadar sürecektir. Londra’da kalacağınız gün sayısı sınırlıysa mutlaka sıkı bir hazırlık yapın ve rotalarınızı önceden belirleyin. Şehir içinde seyahat için bir metro kartı almakta fayda var. Bu karta para yükleyerek metroyu ve otobüsleri kullanabilirsiniz. Uzun mesafeleri metroyla çok kolay aşabildiğiniz için şehrin büyüklüğü gözünüzü korkutmasın. Şehrin merkezini yürüyerek de gezebilmeniz mümkün. Hatta mümkünse yürümeyi ya da otobüsü tercih etmeye çalışın. Londra’da otobüsler zamanında geliyor. Şehri görüp tanımanıza da yardımcı oluyorlar. Şehre yerin altından değil de dışarıdan bakarsanız, inip vakit geçirmek isteyeceğiniz binlerce mekan, sokak da göreceksiniz. Londra, turistik alanlarının bolluğu kadar butik ve lokal keşiflere de açık bir yer. Otobüs yolculuğunda ilk durak; Big Ben ve Parlemento Binası olmalı. Thames Nehri kıyısını takip eden uzun bir yürüyüş size Londra’yı biraz olsun anlatacaktır. Southwark olarak anılan bu şerit Londra’nın en önemli yapılarını ve en keyifli mekanlarını barındırıyor. Sadece Thames Nehri Kıyısı’nda yapabilecekleriniz iki-üç gün sürebilir. Londra tam bir yeme-içme cenneti. Hangi ülkenin hangi yemeğini tatmak istiyorsanız en lüksünden en ucuzuna burada bulabilirsiniz. Kentin merkezindeki Soho meydanını, kitapçıları, sergileri dolaştığınız yoğun programınızda size pakette sunulan pratik fish and chips de yardımcı olabilir.

Parklarda yürüyün!
Londra’da yaşayan herkes vazgeçilmez kaçamak mekanları olarak parkları gösterecektir. Bakımlı, yemyeşil ve tertemiz parklarda dilediğiniz gibi piknik yapabilir, kitap okuyabilir, yürüyebilirsiniz. Öğle tatillerinde iş stresinden kurtulmak isteyenlerin, alışverişte yorulup dinlemek için gelenlerin, hafta sonu tatilinde bronzlaşmak isteyenlerin, sevgililerin, ailelerin sıkça ziyaret ettiği parkların güzelliğine hayran olmamak imkansız. Şehri yaşamak istenilir kılan en önemli yönlerinden biri kuşkusuz. Şehir merkezinden en uzak köşesine kadar her bölgede geniş ve güzel parklar bulmak mümkün. Özellikle Regent’s Park, St. James Park ve Hyde Park es geçilmemesi gerekenlerden. 

Alışverişin başkenti
Sokak müzisyenlerinin keyfini sürdüğünüz Londra sokaklarını arşınlarken National Gallery Museum, St. Paul Katedrali, Tate Modern Gallery gibi önemli mekan ve müzeleri gezmeyi ihmal etmeyin. Tate Modern’de yer alan her sergiyi görmelisiniz. Alışveriş için Oxford Street, Nothing Hill, Camden Town, Brick Lane, Borough Market mutlaka not almanız gereken yerler. Alışverişin kalbi Oxford Street’te atar ama Londra sayısız butik keşfedebileceğiniz yerlerle dolu, ara sokakları dikkatli dolaşmayı ihmal etmeyin. South Kensington ise kesenin ağzını açabilecekler için tam bir cennet. Harrods, Liberty London ve Harvey Nichols mutlaka uğramanız gereken klasiklerden. Londra’yı anlatmakla bitirmek güç. Bir kere asla yetmez, mutlaka uzun  bir dönem orada yaşamanın hayali kalbinize düşecek. Ne kadar kısa bir süre için gitmiş olursanız olun, beş çayı seremonilerinden birine dahil olmayı ve yudum yudum İngiliz çayı içmeyi unutmayın!














Hiç yorum yok: