19 Ağustos 2012 Pazar

Şebnem Bozoklu: Kendimi değiştirmeyi seviyorum!


Kalamış’ta güzel bir bahçenin içinden geçerek evinin kapısını çalıyoruz, yanımda ikimizin de canı, ortak bir arkadaşımız var, dolayısıyla Şebnem Bozoklu ismini günlük hayatın içinde Şebnem olarak sıkça duyuyorum ama bu röportajı yapmak üzere tanışabiliyoruz nihayet. Şebnem Bozoklu kucağında yavru bir Golden Retriever’la birlikte kapıda beliriyor. O’nu medyada takip edenlerin yakından tanıdığı köpeği Barney’nin yavrusu bu tatlı velet sohbet boyunca bize eşlik ediyor. 

Şebnem Bozoklu, insanı yanında rahat hissettiren harika bir ev sahibi öncelikle. Pek çok insan için, içerisinde rahat nefes alınan evler sahipleriyle ilgili fikir vermeye yeter ya, benim için de öyle. Sohbeti de aynı rahatlıkta, O’nu dinlemek, enerjisini görmek insanı aydınlatıyor, keyiflendiriyor. Birbiri ardına yer aldığı başarılı projelerle, özellikle de iki yıl süren “Canım Ailem” dizisindeki fenomen karakteri Meliha’yla herkesin zihninde sağlam bir yer edinen başarılı oyuncu, bugünler-de gösterime girecek ilk sinema filmi Buz Dağının heyecanıyla uyandığını anlatıyor. Yer aldığı reklam kampanyası, tiyatro ve dizi çalışmaları da sürüyor. Bakımlı olmayı sevdiğini anlatan Bozoklu, eskilerin yüz eskimesi tabirine de inanmıyor, tersine aynı rolü tekrar eden yani ‘kullanılmayan yüz eskir’ diyor…

Oyunculuk ne zaman gelişmeye başladı içinizde?

Çok oyun seyrediyordum, sanırım ikinci-üçüncü oyunu izledikten sonra başlamıştır. Baktım ki hiç seyirci koltuğunda oturmak istemiyorum, sahne aydınlık, büyülü, sihirli. Benim yerim orada, bunu hissettim. Daha önceleri itfaiyeci olmak istiyordum. Alevlerin içine giriyorlar, suyla haşır neşirler, kırmızı giyiyorlar, daha ne olsun. Kahramanımdır onlar benim.  Artık şehir hayatında kahramanlık görmediğimiz için sanırım, gerçekten çok duygulanıyorum ve gözlerim doluyor itfaiyecileri gördüğümde.

Dizi oyunculuğu furyası yaşanıyor, eğitim almamış birçok isim dizilerde yer alıyor, eğitim ne kadar önemli sizce?

Ben Dokuz Eylül Üniversitesi’nde, ardından Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde konservatuar okudum. İki konservatuar bitirmiş biri olarak çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Eğitimli değil diye burun kıvırmak bana çok ayıp geliyor. Bence eğitim şahane bir şey, bize çok ciddi bir vizyon kazandırır, temel teknik problemlerimizi çözmemize yarar. Ama birincil şart değildir hiçbir zaman. Dünyada da böyle, bayılarak seyrettiğimiz birçok büyük ismin eğitimli olmadığını biliyoruz. Önemli olan yetenektir bence, tabii akıl-
la da birleşirse. Yeteneğe sahip olduğunu hisseden kişi, kariyerinde ilerlerken vizyonunu geliştiriyorsa, bilgi almaya ve depolamaya devam ediyorsa bence her şey yolunda. Ama tamam artık diyerek bunları önemsemezse ikinci işinden sonra hep aynı şeyi tekrar ettiğini görerek çuvallayacaktır.

Yeni filminiz Buz Dağı yakında gösterime girecek, biraz bahsedebilir misiniz?

Şubat ayında Kars’ta çektik filmi, soğuk havaların içinde, buzlar ve karlarla… Bir Uğur Yücel filmi, senaryosunu 10 yıl içerisinde yazdığı, üzerine uzun uzun düşündüğü bir hikâye. Biz çok severek, filmimizin hikâyesine aşık olarak çalıştık. Terekeme aksanıyla konuşmam gerekiyordu. Kars’ta kullanılan ve daha önce denk gelmediğim yarı Azeri yarı Türk değişik bir aksandı. Filmde başrol oynayan partnerim Cenk Alibeyoğlu Karslı, dolayısıyla dile çok hakimdi, birlikte çalıştık. Çok güzel de bir kadromuz var, Ekim-Kasım aylarında vizyona girmesi düşünülüyor. Birçok festivalde de yer alacak.

Diziden sonra ilk filmde de Uğur Yücel’le çalışmak nasıldı?

Canım Ailem’de iki yıl boyunca partnerdik. Sonra Bizim Yenge’ye başladım. Uğur Abi, yönetmen ya da oyuncu olarak o işin içinde değildi belki ama hep benim yanımdaydı, yanımızdaydı. İlk sinema filmimde birlikte çalışmak benim için çok büyük bir konfor oldu tabii. Çok sevdiğim ve arkadaşı olma şerefine nail olduğum bir ustayla sinema filmi yapmak harikaydı. Bana bu filmin hikayesini iki buçuk yıl önce anlatmıştı, çok etkilenmiştim. Çekmeye başlarken senin-le yapalım dediğinde çok mutlu oldum, çünkü anlatırken acaba kim oynayacak diye düşün- müştüm. Uğur Yücel, çok iyi bir oyuncu koçudur da aynı zamanda, bir lafıyla senin kurduğun her şeyi yıkıp, hızla başka bir şey yaratabilmeni sağlar.

Sinema daha cazip geldi mi, artık daha çok film yapmak ister misiniz?

Bayılırım! Sinema çocukluğumuzdan bu yana apayrı bir yere sahip, o salona girip koltuğa oturarak izlediğimiz hikayeler, starlar… Çok büyülü bir dünya ve içinde olmak çok güzel. Bazen uyumadan önce aklıma geliyor, sinemaya gideceğim ve o kocaman ekranda kendi gözlerimi göreceğim. Bu çok acayip, çok heyecan verici bir duygu. Filmin bir DVD’si olacak ve o DVD yıllarca kalacak. Diziler için böyle bir kalıcılık halinden söz edemiyoruz henüz. Belki on yıl sonra dizimin kasetinin üzerine bir eğlence programı çekilecek, bilemiyoruz. 10 yıl önce yılda bir-iki dizi olurdu, şimdi 50 dizi birden başlıyor bir sezonda. 




Oyunculukta parlamak diye bir tanım var, Meliha rolü de sizin için parlama noktasıydı, rol geldiğinde bunu hissetmiş miydiniz?

Tanınmak ve bilinirlik açısından evet benim için çıkış noktası oldu. Teklif geldiğinde benimle dalga geçiyorlar zannettim. Seçmelere 10 kadar tanınmış oyuncu ile birlikte girmiştim. Erol Avcı ve Uğur Yücel, bana hayırlı olsun konuşması yaptıklarında emin misiniz dedim, ya tutmazsa dizi, hem de benim yüzümden, işin içinde Uğur Abi var, vicdan azabından ölürdüm. Meliha değil de teyzesinin kızı olur, halasının kızı olur, öyle bir yan rol verin bana dedim, ben bu kocaman rolü oynayamam. Biz seni istiyoruz ve güveniyoruz dediler.  

Uykusuz geceler oldu mu sonra?

Tabii, çünkü ben Adana şivesiyle konuşacağımı bile prova sırasında öğrendim, seçmelerde bilmiyordum. Üstelik artık sete de bir hafta vardı, Uğur Abi üç-beş cümle okudu, telefonuma kaydettim ve bir hafta o kayıtla yaşadım, sonra da sete çıktım. Neyin güveniydi bu bilmiyorum. 


Yeni bir projeyle ilgili neler heyecanlandırır sizi, nasıl rol seçersiniz, nasıl hazırlanırsınız?

En korkunç, kötü kadın karakterini de oynayacak olsam çok sevmeliyim. İçimde bir şey oluyor, bunu nasıl anlatırım bilmiyorum ama bazı roller, bazı kadınlarla ilgili heyecanlanıyorum. Bunu nasıl yaparım diye kıpır kıpır oluyorum. Bazen hikayenin tamamını, bazen karakteri çok seversin,  bazen ikisi de, tabii o zaman da tadından yenmez. Ama bir şeyi kâğıt üzerinden okuyarak görebilmek aslında zor. Ben sakinim, her sezon bir iş yapmak, sürekli ekranda olmak gibi bir derdim yok. Güzel işler yapmak istiyorum. Bu konuda örnek aldığım insanlar var, Uğur Yücel, Şener Şen gibi, biz bu insanların yaptıkları hiçbir işe burun kıvırmadık. Şener Abi beş yılda bir iş yapar ve o doğru olandır. Doğru ve iyi işler yapmak gerek.

Eskilerin “yüzünü eskitme” lafı doğru mu yani?

Ben çok gülüyorum buna, yüzün eskir ne demek? Eğer her işte aynı yüzle oynuyorsan tabii ki yüzün eskir. Her rolünde başka, yeni bir şey yaparsan eskimezsin. Hep aynı duygu ve suratla 30 yıl oynarsan olur mu? Kendini değiştirmekle ilgili bir şey. Ben de kendimi değiştirdiğim ve değiştirmeyi sevdiğim için oyuncuyum. Kullanılmayan yüz eskir. Yeter ki kullanılsın.

Sosyal medya hakkında ne düşünüyorsunuz? Orada da bir meşhur olma durumu var artık?

Kesinlikle genç oyuncuların teknolojiyi, sosyal medyayı kullanmaları gerek diye düşünüyorum. Kendi videosunu çekip Youtube’a koyan insanların daha sonra projelerde yer alabildiğini görüyoruz. Kullanabildikleri her türlü mecrada çalışmaları gerek. Ben çok seviyorum, twitter ve instagram kullanıyorum. Oynadığım bir dizinin bölümü yayınlanıyor diyelim, bakıyorum bir anda 400 tweet atılmış bana. Beğenen, seven, nefret eden, fikir veren. Bizim için de çok farklı ve güzel bir havuz, farklı yaş gruplarındaki insanlardan direk reaksiyon alabiliyoruz. Akıllıca kullanmak müzisyen ve oyuncular için önemli.

Bakımlı biri misinizdir?

Evet, ben güzel şeyler görmeyi seviyorum hayatın içinde. Özenilmiş, hoş şeyler görmek hepimizi çok mutlu eder. İnsanlar bana baktıklarında da hoş şeyler görsünler isterim ama bu benim paranoyam değildir hiçbir zaman. Elimden geldiğince düzgün görünmeye, tatlı olmaya çalışırım.

Alışveriş bağımlılığınız var mı?

Özellikle parfümlere ve ayakkabılara düşkünlüğüm var. Kozmetik ve makyaj da çok severim. Makyaj elimden de geliyor, bir makyaj sanatçısı kadar makyaj yapabilirim. Tiyatroda karakter makyajı yapmak durumunda olduğumuz için hakimizdir genelde. Ben başlarda çok iyi değildim ama zamanla geliştirdim. Malzemelerden de anlıyo- rum ve yapmayı çok seviyorum. 

Her yere sizinle giden bir makyaj çantanız var mı?

Olmaz mı? İçinde pamuğum, temizleyicim, gece ve gündüz için ayrı kremlerim vardır. İki günlük bir tatile de gitsem mutlaka çantam benimle gelir. Çok küçük de değil boyutu üstelik. Cildime çok dikkat ediyorum, sevdiğim ve güvendiğim bir marka var, gözaltı ve yüz için kremlerini kullanmadığım bir gün yoktur. Ellerim ve vücudum için de aynı şeyler geçerli. Seviyorum kendime bakmayı.

Nasıl giyinmeyi seviyorsunuz?

Çok değişkenim bu konuda. Beni bir gün 15 cm topuklularla küçük çantalarımla, ertesi gün aynı şeyi yapmaya giderken kot pantolon ve sırt çantamla görebilirsiniz. Bir de biz saç ve makyaja çok sık maruz kalıyoruz. Kostümler, bakımlar, tırnaklar… Dolayısıyla bir süre sonra kaçmaya başlıyorsunuz. Günlük hayatımda dökülmek isteğim ağır basıyor, topuklu giymek istemiyorum. Günlük makyajlarım her zaman hafiftir, iyi sağlıklı cilt ve vurgulu göz makyajı severim. Ruj kullanmazdım, yeni yeni kırmızı ruj sevmeye başladım. Yer aldığım reklam kampanyasında kırmızı ruj kullandık ve hoşuma gitti, bakalım 33’ümden sonra kırmızı ruj kadını olmaya doğru gidiyorum sanırım.










Hiç yorum yok: